4721 sayılı Türk Medeni Kanununun 2. Maddesi şöyledir: “Herkes, haklarını kullanırken ve borçlarını yerine getirirken dürüstlük kurallarına uymak zorundadır.

Bir hakkın açıkça kötüye kullanılmasını hukuk düzeni korumaz.”

Kanunun 1998 tarihli tasarısında 2. Maddenin gerekçesi ise şöyle düzenlenmiştir: “Yürürlükteki Kanunun 2 nci maddesini karşılamaktadır. Maddenin konu başlığı “8.Medenî hakların şümulü” yerine “Hukukî ilişkilerin kapsamı” şeklinde değiştirilmiştir. Gerçekten de yürürlükteki Kanunun 2 ve 3 üncü maddelerinde kişilerin medenî haklarının kapsamı değil, kişilerin hukuk ilişkilerinde hakları kazanmaları ile borçlarını ifa etmelerinin kapsamı düzenlenmiştir. Bu sebeple 2, 3 ve 4 üncü maddelerin konu başlığı olarak ‘Hukukî ilişkilerin kapsamı’ deyimi kullanılmıştır.

Yürürlükteki kanunun 2 nci maddesinde, ‘kişilerin haklarını kullanırken ve borçlarını yerine getirirken dürüstlük kurallarına uymakla yükümlü oldukları’ düzenlenmektedir. Gerek öğretide, gerek yargı kararlarında bu maddenin ‘doğruluk ve dürüstlük kurallarına’ ilişkin genel ilkeyi ortaya koyduğu kabul edilmektedir. Maddenin içerik ve amacına uygun olarak kenar başlığı bu sebeple, ‘Dürüst davranma’ olarak değiştirilmiştir. Bu deyim, bir sonraki maddede yer alan subjektif iyiniyet ile maddede düzenlenen iyiniyeti birbirinden ayırt etmeye hizmet etmesi bakımından da daha isabetli görülmüştür. Madde içerisinde de iyiniyet sözcüğü yerine “dürüst davranmak” ifadesi kullanılmıştır. Maddenin ifadesi arılaştırılmak suretiyle daha anlaşılır bir şekle sokulmuştur.”

Buradan anlamalıyız ki; bu madde yalnızca medeni hakların kapsamını değil, kişilerin hukuki ilişkilerinde haklarını kazanmaları ve borçlarını ifa etmelerini de ilgilendirmektedir. Dolayısı ile bu madde hükmü hem 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu, hem 6102 sayılı Türk Ticaret Kanunu, hem de 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nu doğrudan ilgilendirmektedir.

Açıkçası ilgili Türk Medeni Kanunu madde 2, hayatımızın her alanında hak ve borç olduğu için her alanda dikkate alınmalıdır. Bu da kişilerin günlük yaşantı ve alış verişlerinde en başta dürüst davranma, haklarını kötüye kullanmama ve objektif iyiniyet kurallarına uygun davranmaları gerektiğini bir zorunluluk kılar.

Yargı açısından söz konusu hüküm pek dikkate alınmasa da, işlerini dürüstlük kuralları çerçevesinde halleden kişi, vicdan adaleti dikkate alınırsa haklılığını ispat etmekte zorlanmayacaktır. İspatı bir külfet olarak görmeyecek, tam tersi iddia ve savunmalarında yeknesaklığı sağlamış olması sebebiyle bir adım önde olacaktır.

Maddenin 2. Fıkrasında belirtilen hüküm de aslında bize bu noktada bir ipucu göstermektedir. 2. Fıkra açıkça “bir hakkın açıkça kötüye kullanılmasını hukuk düzeni korumaz.” Demekle, madde yalnızca dürüstlük kuralına uygun davranış zorunluluğunu kabul etmemiş aynı zamanda elde edilmiş olan hakkı açıkça kötüye kullanmamayı yasaklamıştır. Söz konusu durumun yaptırımı ağır bir yaptırımdır. Nitekim söz konusu hakkını iddia eden taraf bu hakkını kötüye kullanarak iddia etmiş ya da sahip olduğu haktan başka menfaatler de elde etme yoluna girişmiş ise bu durumun yaptırımı “hukuk düzeninin bu hakkı korumayacağı” şeklinde tezahür edecektir. Yani bu hak, mahkemeler önünde dikkate alınmayacak, iddialarınız ya da savunmalarınız reddedilecektir.

Bu madde düzenlemeleri aslında bir yandan toplum düzenini de sağlamak için konulmuş, toplumun nasıl hareket etmesi gerektiğini belirtmiştir. Aksi tutumun ise yaptırımının “hakkın korunmaması” olduğunu açıkça ifade etmiştir.

Hakkın kötüye kullanılması mefhumu her somut olayın kendine has özelliklerine göre değişmekle birlikte, apaçık gözüktüğü durumlar da mevcuttur. En çok göze çarpan konular; maddi ve manevi tazminat istemleri, mirasın reddi işlemleri, tapu iptal ve tescil davalarıdır. Bu gibi konularda dikkatli olmak elzemdir.

Son olarak eleştirilerimizi de belirtelim. Mahkemelerin çoğu durumda ilgili madde hükmünü göz ardı ettiğini, aslında çoğu uyuşmazlığın temelinin de yine TMK madde 2 hükmünün oluşturduğunu bilmekteyiz. Tabi, uyuşmazlıkların esas noktaları ve bu uyuşmazlıkların esas hükümleri farklı farklı olsa da, temel yine objektif iyiniyet kuralları ve hakkın kötüye kullanılmamasıdır. Mahkeme önüne gelen uyuşmazlıkta muhakkak TMK madde 2 hükmünü de irdelemelidir. Çünkü söz konusu hüküm tüm hukuki ilişkiler ile ilgilidir ve uyuşmazlıkların çözümünde kesinlik oluşturmasını sağlayabilir. Bu hususun dikkatlice incelenerek, verilecek karara etkisinin olması gerektiğini düşünmekteyiz. Diğer taraftan hakkın kötüye kullanılması ve dürüstlük kuralının mahkemelerce re’sen dikkate alınması gerektiği de ortadadır. Yani iddia edilmeksizin kendiliğinden her uyuşmazlık nazarında uygulanmalıdır. Dolayısı ile uyuşmazlıkların çözümünde hem toplum düzeninin sağlanmasını, hakkaniyeti ve adaleti, dengeyi sağlayacak; hem de bu gibi kötüye kullanma girişimlerinin önüne geçilecektir.